Türkiye'de İttihat Terakki ile başlamış, Cumhuriyet ile resmileşmiş ve giderek katılaşmış modern kimlik inşa süreci, Türk-Müslüman kimliği dışındaki kimlikleri sindirme, tedip, tenkil yolunu seçmiştir. Kürt kimliği de elbette bununla yüzleşen kimliklerin başında geldi. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Kürt kimliğine ait görünürlük, kamusal alanda, yavaş yavaş her alanda yok edilmeye çalışılmıştır. 1938 Dersim ayaklanmasının ardından, 1960'ların ortalarına kadar, bu büyük oranda da başarılı olmuştur. Daha sonra 1950'lerde başlayan Sosyolojik değişimin; şehirleşme, ve sosyolojik sınıfsal değişimin 1960'ların ortalarında somut bir düzeye erişmesi ile bu görünürlülük yavaş yavaş tekrardan dışa vurmaya başlamıştır. Sonrası malum, önce sol hareketlerin rahminde gelişmiş, 1970'lerin ortasından itibaren kendi ayaklarının üzerinde duran bir olgu haline gelmiştir. Bu arada bu görünürlüğün artmasına karşı devlet baskısı[ve de buna paralel toplumsal baskı] artmış/sertleşmiş, zaman zaman bastırmakta başarılı olmuş olsa da, sonuç olarak sosyal olguların karşıkonulamazlılığının doğal bir sonucu olarak kendini su yüzüne atmış, ve kendini kamusal alanda görünür kılmıştır.
Elbette bu yaşanan süreç her yerde aynı hızda, aynı doğrultu ve lineerlilikte gelişmemiştir. Kimi yerlerde zaten var olan ve yeraltına inmiş görünürlülük tekrardan su yüzüne çıkmış, kimi yerlerde sıfırdan yaşanmıştır. Sosoyolojik bir araştırmaya dayanmayan kendi gözlemlerime dair bu yazı da, neredeyse sıfırdan başlamış Adıyaman-Antep civarına dair kişilerin Kürt kimliği ile ilişkisine dair gözlemlerimi ele almakta. Bu gözlemlerime göre, modern kimlik inşa sürecinden çok geç etkilenmiş bu yörelerde, Kürtlükle ilişkide üç ana yaklaşım görmek mümkün. Bu üç yaklaşım elbette birbirinden kesin çizgiler ile ayrılmış değil, birbiri ile geçişken, yer yer içiçe geçmiş haldedir. Eh söz konusu olan sosyal bir olgu olduğuna göre bu da şaşırtıcı olmasa gerek.
Geleneksel(Pre-modern): İnşa süreci ile etkileşimi olmamış kişiler etnik aidiyeti ile geleneksel(pre-modern) ilişkisini sürdürmektedir. Genel olarak 55 yaş üzeri, kimlik inşasının en önemli yuvası okul ile ilişkisi olmamış, bir diğer ayağı medya ve kitle iletişim araçları ile çok geç tanışmıştır. Dolayısı ile etnik aidiyeti ile ilişkisi geleneksel olarak sürmektedir. Örneğin kimlik kesinlikle var olmalıdır ama bunun illa ki kamusal alanda olmasına gerek yok[olsa da olur, olmasa da olur]. Kürtçe kesinlikle unutulmamalı, yaşatılmalı ama evde aile içinde olsa da kafidir. Tekliğe vurgu yerine, geleneksel(Pre-Modern, Modern öncesi) çeşitliliğe vurgu vardır. Devlet ve onun kimlik üzerinde belirleyicliğine pederşahi bir bakış vardır. Devlet tek ve kesin hükümrandır, tebası hakkında elbette en iyisini bilecektir. Dolayısı ile kamusal alanda kimliğin tekleşmesini istiyorsa elbette en iyisini o bilecektir.
Bu kuşakta, kimliğin bir diğer üretim, kökleşme ve belirginleşme etkeni, "zıttı ile karşılaşma"da çok fazla yaşanmamıştır.
Fakat, başta da dediğim gibi, bu yaklaşım elbette tek ve sınırları kesin çizgilere ayrılmış değildir. Çünkü 1980-90 sonrası kimlik inşa sürecinin en önemli araçlarında olan medya ve kitle iletişim araçları devreye girmiştir. Bu kuşağın medya ve kitle iletişim araçları ile etkileşimi sonucu Modern ve Post-Modern yaklaşım arasında geçişkenlik artmıştır. Bazen "Tekçilik"(Modern), bazen "Çoğulculuk"(Post-Modern) baskınlaşmıştır.
Modern: Bir önceki kuşaktan temel farklılık kimlik inşasının en önemli ayağı okul ve kitle iletişim ile en baştan beri tanışmış olmaları. Darbe döneminin "militan tekçi" dönemi öğrenmeye en açık olduğu dönemde yaşanmış, "Kart-Kurt", "Dağ Türkleri"nin geçer akçe olduğu, Tek Dil, Tek Millet in kafaları vura vura öğretildiği sıralardan geçmişlerdir. Televizyonlar "Anadaolu'dan Görünüm"lerin, "sözde" dil, kimlikleri bolca işlediği, televizyonun kimlik inşası "hizmetini" en ücra köşelere ulaştırdığı devri birebir yaşamış olmaları. Medya'nın gücü ve dışa kapalılık göz önüne alındığında, sanırım kimlik inşasının bunca etkili olduğu başka bir dönem olmamıştır.
Hem Kamusal hem de özel alanda tek kimlik olmalıdır. Bunun bir sonucu olarak "tali" kimlikler olabildiğince törpülenir. Devletin kimlik üzerinde belirleyiciliği mutlaktır, zinhar bundan sapılmamalıdır. "Tali"[Burda Kürt oluyor] kimliğin ne kamusal alanda, ne de özel alanda var olmasına gerek yok[hatta olmamalı], ama olacaksa da Kürtçe konuşmay kim ne diyor ki? Zaten annesi/babası da Kürtçe biliyordu (=Benim annem de başörtülüydü). Bu yaklaşımda artık geleneksel yaklaşıma doğru bir gidiş yok, olsa olsa özellikle 2000'ler sonrası yaşanan çoğulculuk, karşılıklı etkileşim sonucu zıddı ile karşılaşma vb. nin etkisi ile Post-Modern yaklaşım ile bir geçişlilik söz konusu.
Post-Modern: Bir önceki kuşağın kimlik inşa sürecini aynı sertlikte olmasa da yaşamışlardır. Okullarda tek tipçi kimlik dayatması sürmüşse de, eskisi gibi militanvari değildir. Fakat Post-Modern(Çoğulcu) bir yaklaşım sergilemelerine asıl neden, kitle iletişim de yaşanan değişim. Belki televizyonlardaki "Tek Kimlik" dayatması, gevşemiş olsa da, devam etmiştir. Belki Anadolu'dan Görünümde artık Ertürk Yöndem eskisi gibi sözde kimlikleri mahkum etmemiştir. Ama bunlar hala 2000'lerin ilk on senesinin sonlarına kadar devam etmiş "Tekçi" yaklaşımın tamamen terk edildiği anlamına gelmiyor. Asıl etken 2000'lerin başından itibaren yaygınlaşmaya başlamış olan internet ve sosyal ağlar. Elbette bu süreçte daha bir çok değişim yaşandı. Avrupa Birliği ile ilişkiler, Medya üzerinde ortaya çıkan alternatifler, dışa kapalılığın iyice yok olması vs. vs. Ama bunların hiçbirisi internet ve Sosyal etkileşimin yaptığı etkiyi yapmamıştır. Kimlikler post-modern, çoğulcu olmalıdır. Hem kamusal, hem özel alanda Kürtçe her yerde olmalıdır. Kimlikler arasında birincil ya da tali ayrımı yoktur.
Kimlik inşa süreci, Bilgi Toplumuna evrilmenin etkisi ile dünya görüşü açısından etkili olamamış, fakat asimilasyon şeklinde somut olarak tezahür etmiştir. Konuşamadığı Kürtçe her alanda yaşamalı, her yerde konuşulmalı, her yerde temsil edilmeli. Ki zaten temsiliyet, kamusal alanda görünürlülük işin içine girince, kimlik artık siyasi bir anlam kazanmış oluyor
Geleneksel(Pre-modern): İnşa süreci ile etkileşimi olmamış kişiler etnik aidiyeti ile geleneksel(pre-modern) ilişkisini sürdürmektedir. Genel olarak 55 yaş üzeri, kimlik inşasının en önemli yuvası okul ile ilişkisi olmamış, bir diğer ayağı medya ve kitle iletişim araçları ile çok geç tanışmıştır. Dolayısı ile etnik aidiyeti ile ilişkisi geleneksel olarak sürmektedir. Örneğin kimlik kesinlikle var olmalıdır ama bunun illa ki kamusal alanda olmasına gerek yok[olsa da olur, olmasa da olur]. Kürtçe kesinlikle unutulmamalı, yaşatılmalı ama evde aile içinde olsa da kafidir. Tekliğe vurgu yerine, geleneksel(Pre-Modern, Modern öncesi) çeşitliliğe vurgu vardır. Devlet ve onun kimlik üzerinde belirleyicliğine pederşahi bir bakış vardır. Devlet tek ve kesin hükümrandır, tebası hakkında elbette en iyisini bilecektir. Dolayısı ile kamusal alanda kimliğin tekleşmesini istiyorsa elbette en iyisini o bilecektir.
Bu kuşakta, kimliğin bir diğer üretim, kökleşme ve belirginleşme etkeni, "zıttı ile karşılaşma"da çok fazla yaşanmamıştır.
Fakat, başta da dediğim gibi, bu yaklaşım elbette tek ve sınırları kesin çizgilere ayrılmış değildir. Çünkü 1980-90 sonrası kimlik inşa sürecinin en önemli araçlarında olan medya ve kitle iletişim araçları devreye girmiştir. Bu kuşağın medya ve kitle iletişim araçları ile etkileşimi sonucu Modern ve Post-Modern yaklaşım arasında geçişkenlik artmıştır. Bazen "Tekçilik"(Modern), bazen "Çoğulculuk"(Post-Modern) baskınlaşmıştır.
Modern: Bir önceki kuşaktan temel farklılık kimlik inşasının en önemli ayağı okul ve kitle iletişim ile en baştan beri tanışmış olmaları. Darbe döneminin "militan tekçi" dönemi öğrenmeye en açık olduğu dönemde yaşanmış, "Kart-Kurt", "Dağ Türkleri"nin geçer akçe olduğu, Tek Dil, Tek Millet in kafaları vura vura öğretildiği sıralardan geçmişlerdir. Televizyonlar "Anadaolu'dan Görünüm"lerin, "sözde" dil, kimlikleri bolca işlediği, televizyonun kimlik inşası "hizmetini" en ücra köşelere ulaştırdığı devri birebir yaşamış olmaları. Medya'nın gücü ve dışa kapalılık göz önüne alındığında, sanırım kimlik inşasının bunca etkili olduğu başka bir dönem olmamıştır.
Hem Kamusal hem de özel alanda tek kimlik olmalıdır. Bunun bir sonucu olarak "tali" kimlikler olabildiğince törpülenir. Devletin kimlik üzerinde belirleyiciliği mutlaktır, zinhar bundan sapılmamalıdır. "Tali"[Burda Kürt oluyor] kimliğin ne kamusal alanda, ne de özel alanda var olmasına gerek yok[hatta olmamalı], ama olacaksa da Kürtçe konuşmay kim ne diyor ki? Zaten annesi/babası da Kürtçe biliyordu (=Benim annem de başörtülüydü). Bu yaklaşımda artık geleneksel yaklaşıma doğru bir gidiş yok, olsa olsa özellikle 2000'ler sonrası yaşanan çoğulculuk, karşılıklı etkileşim sonucu zıddı ile karşılaşma vb. nin etkisi ile Post-Modern yaklaşım ile bir geçişlilik söz konusu.
Post-Modern: Bir önceki kuşağın kimlik inşa sürecini aynı sertlikte olmasa da yaşamışlardır. Okullarda tek tipçi kimlik dayatması sürmüşse de, eskisi gibi militanvari değildir. Fakat Post-Modern(Çoğulcu) bir yaklaşım sergilemelerine asıl neden, kitle iletişim de yaşanan değişim. Belki televizyonlardaki "Tek Kimlik" dayatması, gevşemiş olsa da, devam etmiştir. Belki Anadolu'dan Görünümde artık Ertürk Yöndem eskisi gibi sözde kimlikleri mahkum etmemiştir. Ama bunlar hala 2000'lerin ilk on senesinin sonlarına kadar devam etmiş "Tekçi" yaklaşımın tamamen terk edildiği anlamına gelmiyor. Asıl etken 2000'lerin başından itibaren yaygınlaşmaya başlamış olan internet ve sosyal ağlar. Elbette bu süreçte daha bir çok değişim yaşandı. Avrupa Birliği ile ilişkiler, Medya üzerinde ortaya çıkan alternatifler, dışa kapalılığın iyice yok olması vs. vs. Ama bunların hiçbirisi internet ve Sosyal etkileşimin yaptığı etkiyi yapmamıştır. Kimlikler post-modern, çoğulcu olmalıdır. Hem kamusal, hem özel alanda Kürtçe her yerde olmalıdır. Kimlikler arasında birincil ya da tali ayrımı yoktur.
Kimlik inşa süreci, Bilgi Toplumuna evrilmenin etkisi ile dünya görüşü açısından etkili olamamış, fakat asimilasyon şeklinde somut olarak tezahür etmiştir. Konuşamadığı Kürtçe her alanda yaşamalı, her yerde konuşulmalı, her yerde temsil edilmeli. Ki zaten temsiliyet, kamusal alanda görünürlülük işin içine girince, kimlik artık siyasi bir anlam kazanmış oluyor