04.09.2009 "Siyaset Meydanı" programı Kürt Sorunu'nu çocukların tartıştığı program olmuştu. Bu programda Ece Temelkuran ın söylediği yıllardır aradığım bir sorunun cevabı olnuştu;
"Ece Temelkuran sayesinde yıllardır aklımı kemiren bir soru açıklığa kavuşmuştur. kürtlerle günlük olarak ortak yaşam alanını paylaşanları geçtim, benim köyüme gelen öğretmeni, imamı neden bir kelime dahi Kürtçe öğrenmeden geri döner. Yanlarında yabancılık hissetmesin diye mecburen yarım yamalak türkçeleri ile sohbet ederek ona doğru 10 adım atan kürtlere, karşı bir adım dahi atmaz. neden bu insalar ne konuşuyor, nasıl konuşuyor diye hiç merak etmez?. Evet ece temelkuran ın deyimi ile bunun nedeni insanların içine yerleştirilen "kolonyalist" kişilik. Hatta bu kolonyalist yapı kimilerinde otokolonyalist bir hal alıp kendine de yönelip, unutma, otoasimilasyon halini de bürünüyor. sanırım programdaki kız trabzon luydu. Trabzon da lazların olduğunu ama kendisinin bir gün dahi lazca öğrenmeyi düşünmediğini, merak etmediğini, dolaylı olarak kürtçe öğrenelim diyen çocukları anlamadığını dile getiriyordu. kemalizmin tam da söyletmek isteyeceği türden cümleler: kendi asimilasyonu, otoasimilasyonu yetmediği gibi başkalarının asimilasyon direncini de sorgulamak. kemalizm bunu etnik düzlemde lazlar, zazalar, kurmanclar üzerinden kurmanclarlara yapmayı çalıştı. zaman zaman bireysel başarı da sağladı ki, zazadan, kurmancdan "neden asimile olmuyorsun, türkçe neyine yetmiyor ki, türk olmak niye yetmiyorki" yakınmalarını duyuyoruz.. Bu kolonyalist-otokolonyalist yapıdır ki insanlar yanlarındaki 10-15-20 milyon insanın konuştuğu bir dili merak etmeyi düşünmüyor. merak edenleri de anlamıyor.
Ali Kırca programda düstur edindiği "Türkiye ye de ilkler bu programda gerçekleşti, her şey konuşuldu" sloganına çok da halel getirmeden bilinen çizgisine yakın bir tutum sergiledi. örneğin Mahmut Esat Bozkurt un sözünü, "Şark Islahat Planı"nı anlatan çocuğa notlardan okumayalım derken, resmi ezberleri not alıp okuyan çocuklara bunu pek hatırlatma gereği duymadı. ali kırca yı tanımasak, bilmesek bunlar aman bir şeyler olur kaygısı ile yapıldı diyeceğiz ama ali kırca nın "enkırmen" olarak da çizgisi belli . Sanırım programdaki en küçük çocuk yiğit idi. fazlasıyla sempatik bir çocukdu. nitekim konuşurken en fazla çocuk gibi davranan çocuk du. İşte bu çocuk Orhun Yazıtlarında okuduğu kadarı ile Kürtlerin Türk olduğunu dolayısı ile aynı soydan geldiklerini, kanın artık silahla ya da ne ile olursa olsun durması gerektiğini söyledi. Dediğim gibi fazlasıyla sempatik bir çocuktu. Lakin Ali Kırca yiğit in sempatikliğini kullanarak herkesi bu ortak payda da toplanmaya davet etti. ortak payda kürtler ve türklerin aynı soydan geldiği idi. Tamam çocuk semptatik, programda tüm çocukluğu ile duruyordu. Lakin resmi söylem bir çocuğun ağzından çıkınca masumlaşmıyor. Hele hele sebep olduğu facialar ortadayken.
"Bölge"den gelen çocukların en azından "dil", "kültür" meseleleri konusunda kendi olmaları, kendi yaşadıklarını, hislerini dile getirmeleri, fakat sorunu televizyonlar ve gazetelerden öğrenmiş çocukların bilinen ezberlerin dışına çıkamamış olması çok da şaşırılacak bir olgu değil. Bir taraf kendi dilini konuşmasından, öğrenmesinden neden bu kadar korkulduğunu anlamazken, bir taraf türk olmanın, türkçe öğrenmenin neylerine yetmediğini, türk olmanın erdemlerinden bahsediyordu. Bunun dışındaki sorunları dile getirirken yapılan düz mantık karşılaştırmalarının çocuk olmaları ile yakından ilgisi var. yani "istanbul a kar, hakkari kadar mı yağıyor ki" ancak çocukla sorulabilecek bir düz mantık sorusu.
Beni bu program ile ümitlendiren insanların genel olarak, hala kimi ezberler dile getirilse de, kürtlerin varlığını, kürtçe nin varlığını kabul etmeleri. bu program 10 sene önce yapılsa kürt mü var, kürtçe ne diye program başlamadan biterdi. ama bugün insanalr kürtlerin var olduğun inkar etmiyor. kürtçe nin varlığını inkar etmiyor. sadece türk olmak, türkçe neylerine yetmiyor diyor. en azından bu da bir ilerleme."