9 Ocak 2009 Cuma

Kürtçe üzerine (H. Celal Güzel Yazısı üzerine)

Bu ülkede "bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün" hastalığının ne kadar yaygın olduğunu gösteren ölçeklerden biri Kürtçedir. Bu ülkede insanlar öyle bir eğitim sisteminden geçmiştir ki sonunda tahsil görseler de, tornadan bir öğretilmiş cehalet payesi ile çıkıyorlar. Üstelik bunun türklük ve ilişkili olduğu konular etrafında yoğunlaştığını, türklük kimliğinin bu öğretilmiş cehalet temelinde yükselmesinden olsa gerek, söylemek mümkün. bu ülkede insanlar daha önce pek falza önem arz etmeyen ama 1924 ten sonra, de jure olarak, bir anda farklı bir anlam kazanan türklük kimliğinin inşaatının yükseldiği bir ortamda büyüdü. Üstelik bu türklük kimliği kimi alanlarda pompalama[tarih], kimi alanlarda da[tarih-sosyoloji] inkar üzerinde yükseltiliyordu. Bu inkar politikasının yoğunlaştığı, resmi söylemcilerin duvarcı ustası tavrı ile çalıştığı work around(çalışma alan) larından birisi de Kürtlüktü. Bu ülkede Türk kimliğinin inşası sırasında soruna neden olan Kürtler, kimi zaman Orta Asya Türklerinin bir kolu, kimi zaman ise kimliklerinin olmadığı aslında başka etnik kimliklerin asimile olmuş bir parçası olarak görüldü. Tez ne olursa olsun bu tezlerin ortak noktası elbetteki bir kimliğin en önemi öğesi olan dil üzerine yoğunlaşıyordu. Kürtler için bu tezin karşılığı kürtçe diye bir dilin olmadığıydı. Ki zaten güneş dil teorisi, Türk Tarih Tezi için Kürtçe de önemli bir çalışma alanı idi. Sonuç olarak bugün yetişen nesiller bu öğrenilmiş cehaletten muzdarip bir şekilde kimi tezleri savunuyorlar. hasan celal güzel bugünkü yazısında yazmış;

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/hasan_celal_guzel/kurtce_televizyon-915968
Elbetteki tartışmalar bundan ibaret değil. İnternette yapacağınız ufak bir arama ile insanların Kürtçe nin aslında bir dil olmadığı öğretilmişliği ile bunu ispata çalıştığın görüyorsunuz. Memur olmaya aday, ülkenin okumuş kesiminin mukim olduğu memurlar.net ten taptaze bir tartışma;

http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=584658

Hasan Celal Güzel buyuruyor ki; "Bazı araştırmacılar, türkiye’deki Kürtçe’nin, Farsça’nın bir lehçesi olduğunu ve birbirinden farklı şivelerle konuşulduğunu söylerler." Araştırmacılar kimdir, bu araştırmayı ne zaman yapmıştır, Kürtçe, Türkçe, Farsça bilgileri nedire dair bir bilgi kırıntısı yok. Bu minvaldeki iddiları zaman zaman Hasan Celal Güzel ve benzeri şahıslardan sık sık duyuyoruz. Yine bir "türk tipi" iddia, yine sadece türkiye sınırlarında kalabilmiş bir "gerçek". Böyle nev i şahsına münhasır, iddialarla sık sık karşılaşıyoruz ama işin ilginç tarafı sadece türkiyedeki "bilimsel" çevrelerde bunlar tartışılıyor, bunlar edirneden ötesine bir türlü geçemiyor.

Çünkü bu iddialar yurt dışına çıktığında komik kaçıyor. Çünkü muhtemelen yurtdışında insanlar kimlik inşası, asimilasyon, inkar dönemini büyük oranda atlatmış oluyor. Bu tezler bir dönem revaç buluyorken, bunların bugün pek bir kıymet i harbiyesi kalmadığı gibi, insanlar bazı şeyleri muhtemelen bildiği için bu iddialar komik kaçıyor. Farsça ile Kürtçe arasındaki benzerliği öne sürüp Kürtçe diye bir dil yok dediğinde insanlar Almanca-İngilizce, Fransızca-İspanyolca-İtalyanca-Latince arasındaki benzerliği bildiğinden bu iddia komik kaçacaktır. Kürtçe nin diğer dillerden aldığı kelimeleri öne sürüp Kürtçe diye bir dil yok dediğinizde latince-ingilizce, italyanca-latince arasındaki kelime alış verişini bildiğinden bu iddianıza ancak güler. kürtçe nin üzerindeki tüm baskılara, bunca zamandır okutulup "ortak" bir kaynaktan beslenmesine izin verilmemesine rağmen, aradaki ufak farklılıkları[bir adıyamanlı olarak, trt şeş deki wanlı teyzemin, amcamın söyledikleri arasında bilmediğim kelime yok, arada 600-800 km var üstelik] öne sürüp bir dil olmadığını öne sürdüğünüzde, insanlar isviçre, Avusturya Almancası, Schwäbisch, Plattdeutsch, Bavyerisch arasındaki farkları[onca yıldır okutulmasına, ortak bir eğitim politikası olmasına rağmen] bildiğinden, kürtçedeki bu farklılık beni niye gersin ki deyip geçecektir.

Hasan Celal Güzel ve benzerlerinin(sanırım türkiye nin etnik yapısı kitabında da benzer iddia vardı) sık sık ortaya attığı Minorsky nin Augistne Jaba nın hazırladığı sözlükte 8460 kelimenin tasnifini incelemediğim için o sözlüğü münhasır bir değerlendirme de bulunumayacam. [kitabın ilk 17 sayfası, sadece önsöz, Paris Kürt Enstütüsünün sayfasında var http://www.institutkurde.org/...re_kurde_francais.pdf fakat gerisini bulamadım internetten]. Lakin Hasan Celal Güzel in Minorsky yi kaynak göstererek[ki ben o sözlük derlemesine göre dahi, Kürtçe de o oranda Türkçe kelimenin olduğunu sanmıyorum] bahsettiği gibi Kürtçe nin -kelime olarak- türkçe den etkilenmesi gibi bir durum yok. Bugün Kürtçe, kürtçe eğitimin olmaması, ortamın günlük hayatın türkçe olmasına zorlaması, Türkçe eğitim, Türkçe televizyon, Türkçe gazete, dergi gibi sebeplerden dolayı Kürtçe içine Türkçe kelimeler sokulsa da, normalde kürtçe deki türkçe kelime sayısı, Farsça- Kürtçe ortak kelimeler ve Arapça dan alınan kelimelere göre çok daha azdır. Hele hele bu üçte bir oranında kesinlikle değil. Minorsk böyle bir tasnifi neye göre, hangi kelimeleri dikkate alarak yapmış okuyup ona göre değerlendirme yapmak elbette daha net olacaktır. Lakin Kürtçe deki Türkçe kelime sayısı Arapça ve Farsça ya göre çok daha az. örneğin türkçe ile en çok ilişki yaşamış ağızlardan birisi olan Maraş Kürtçesi diyebileceğimiz Adıyaman-Antep-Maraş yöresindeki konuşma dilindeki kürtçede dahi türkçe kelime sayısı çok fazla değildir. duşinmîş bûn(düşünmek), yazmîş kirin(yazmak) gibi kelimeler kullanılır, lakin bu kelimelerin hem kürtçe karşılığı vardır, hem de bu kelimelerin türkçede de yaygın olarak yeni yeni kullanılmasından dolayı, kürtçe ye geçmeleri de yenidir. Son yıllarda, kürtçe nin okutulmamasının, düzenleyici bir kurumunun olmaması, günlük hayatla paralel olarak değişen ihtiyaçlara ait yeni kelimeler en yakın ve bilinen dil olan türkçe ile doldurulmasının ve, insanların tamamen türkçe eğitimden oluşan eğitim sisteminden geçmiş olmasından dolayı, bunun kürtçe deki kelime yapısına hatta gramerine etkisi de sebep ve sonuçları ile birlikte ayrıca incelenmeli. ki hasan celal güzel in bahsettiği sözlük çalışması 1870 lerde yapıldığı için, o dönemdeki Türkçe-Kürtçe kelime alışverişi daha da az bir düzeyde olmalı.

Kürtçenin Farsça ile ilişkisi Kürtçe diye bir dilin olmadığı öğretimi ile büyümüş ve buna iman edenler tarafından sık sık istismar edilen bir olgu. Onlara göre bugün kürtçe deki farklılaşmış kelimer Farsça dan bozularak alınmış. Oysaki bu farklılaşmanın bir kurala bağlı olarak doğal süreci ile, diğer bir çok dünya dilinde olduğu gibi, oluştuğu iki dil biraz incelendiğinde fark edilecektir. Eğer farsça daki kerdan(yapmak) fiilinin kürtçe de kirin, Farsça daki bûdan fiilinin kürtçe de bûn, nêzdik(yakın, nezdinde kelimesinin orjini) kelimesinin kürtçe de nêzik olması Kürtçe nin Farsça nın bir lehçesi olduğuna delil ise benzer bir iddia almanca ve ingilizcedeki make-machen, sein-to be[ist-is, were-waren vs. benzerlikleri], next-nächste, have-haben gibi benzerliklerlerden dolayı almanca-ingilizce için de yapılabilir. Ki dahası Kürtçe -Farsça arasındaki benzerliği ilk fark edecek olanlar farslar olmasına rağmen kürtçe nin farsça nın bir lehçesi olduğu iddiası en çok türkiyedeki "tek dil"cilerden yükseliyor[ya da onlar da bu orjinal iddialarını dünya medeniyeti ile paylaşmaktan kaçınıyor]

Aslında ortada şöyle de bir gerçek var; Bugün kürtçe nin bir lehçesi olduğu iddia edilen Kürtçe nin Kurmancî lehçesi Farsça dan en fazla ayrı özellikleri olan lehçe. Zazakî kurmancîye göre coğrafi olarak daha uzak bir diyarda konuşulmasına rağmen, kurmanciye göre farsça ile daha çok benzerlikler taşır[bunun nedeni bazen konuştukları lehçeye dimilkî diyen zazaların bir dönem irandaki deymelî denen yöreden gelmiş olması olabilir]. Bugün Kürtçe de tamamen farklılaşmış kimi kelimeler, zazakî de farsça iledeki aynı hali ile kullanılır. Bunun dışında farsça ile kürtçe arasındaki farklara baktığınızda, kurmancî ve zazakî de bugünkü farsça da ve soranî de olmayan erillik-dişillik özelliği vardır. yine kurmancî, sanırım iran dilleri arasında sadece peştunî nin sahip olduğu, ergative lik özelliğini içinde barındırır. yine sorani ve farsça da olmamasına rağmen kurmancî ve zazakî de avesta dili ile benzer olarak ez, te, wî/wê, em, we, wan bükümlü zamirleri mevcuttur. Yani özneler fiilin dönüşlü olup olmamasına, fiilin hangi zamanda çekildiğine bağlı olarak ez-min, te-tu, ew-wî/wê, em-me, we-hûn, ew(an)-wan dan herhangi birisi olabilir. kelime olarak baktığınızda sıfatlarda her iki dilde önemli benzerlikler vardır. Fiileler arasında ve isimler arasında kimi standart değişimlere bağlı olarak; d nin ve son hecenin düşmesi[kerdan-kirin, bûdan-bûn, tersîdan-tirsîn(korkmak), zadan-zan(doğmak), gurd-gur(kurt, kurt=gurd?)], merd-mêr(adam) z nin j ye dönüşmesi, zîr-jêr(aşağı), zehr-jahr(zehir), deraz-dirêj(uzun), b nin v ye dönüşmesi şeb-şev(akşam), rubî-rovî, m nin ve ye dönüşmesi nim-nîv(yarım) çeşitli fonetik değişmeler vardır. Ki burda kürtçe nin mi, Farsça nın fonetik değişme ile kelimeyi aldığını hem kestirmek de zor, hem de böyle bir iddia anlamsız olacaktır. bugün farsça nın daha geniş bir coğrafya da konuşuluyor olması farsça nın kürtçe yi doğuran kaynak dil olduğu sonucuna vardırmaz. Tıpkı italyanca-latince örneğinde olduğu gibi. ki kürtçe de bugün kullanılıp da farsça da olmayan ama pehlevi-orta farsça da bulunan bir çok kelime var.

Kürtçe nin lehçeleri arasında kimi önemli farklılıklar olduğu doğrudur. Zazakî ile Soranî ve Kurmancî arasında kimi zaman ciddi farklılıklar göze çarpar. ve eğer bu leheçelerden birisini çok iyi bilmiyorsanız diğerini anlamanız zordur. hatta diğer lehçelere bakmadan bir lehçeyi bilmek diğerini anlamaya yetmeyebilir. bu lehçeler arasındaki benzerlik ancak inceleme altına alındığında görülür. ki zaten bu nedenden dolayı bence zazaki-sorani-kurmanci nin üçüne birden kürtçe demek yerine kürt dilleri demek daha doğru olur. ama bunun dışında örneğin kurmanci lehçesini biraz öğrenmiş birisi bu lehçeyi konuşan birisini çok rahatlıkla anlar. şahsen kurmancî lehçesini konuşan neredeyse her yöreden insan ile muhatap oldum. haleb, mardin, van, mardin, urumiye, adıyaman, kırşehir vs. ufak farklılıklar dışında bunları anlamama gibi bir durumum da olmadı. eskiden, kendi yöremde konuşulan kürtçe yi bile çok bilmezken, zorlanırdım ama bir zaman, zaten kürtçeyi pek bilmediğimi anlayıp üzerinde biraz çalıştıktan sonra rahatlıkla anlar duruma geldim. yani diyeceğim o dur ki, maraş ağzı, behdînî, serhad ağzı arasında baskın kelimeler, ses yumuşamaları dışında dilbilgisi açısından bir fark yok. pazara kimisi yekşem(kürtçe), kimisi pazar(türkçe), kimisi elehd(arapça) der. cumartesiye kimi pişînî(mot a mot cuma ertesi), kimi şemî(kürtçe), kimi sebt(arapça) der. ya da kimisi işe "îş-şixul"(iş, arapça) der kimisi xebat(kürtçe) der, kimisi kar(kürtçe-farsça) der. kimi xebat derken xebat der kimisi ortadaki b yi yumuşatıp w yapara xewat der. kimis sessiz harf ile başlayanın önüne h ekler kimisi normal okur, ozan-hozan, îro-hîro, îsal-hîsal. ama insanlar kürtçe üzerindeki baskılara, bunca yıl yok sayılmasına, tevhid-i tedrisattan beri okullarda okutulmasına aldırmadan hem insanların aynı ortak eğitimden geçiyormuş gibi birbirini %100 anlamasını, hem de bir cümle okuyup yazamadığı bir dilde edebi eserler ortaya koymasını bekliyor. ve bu olmayınca da bugüne kadar öğretildiği tezlerinin doğruluğunun ıspatlandığını sanıyor.

Son olarak, memrular.net te yapılan alıntı kimden bilmiyorum. Lakin baştan sona bomba bir çalışma[yıl 2008 ve bunlar, kürtlerin aslen türk olduğu tezi, hala ciddi ciddi değer görüyor] lakin bir cümleye takıldım; kürtçe de "benim elmam var" cümlesinin karşılığı min sev heye imiş. burdaki söz diziminden anlıyoruz ki kürtçe nin türkçe ile söz dizimi aynı[eh gerisini de siz çıkarırsınız artık]. yani bir cümle ile sırf kafamdakileri ıspatlayacam diye kürtçenin içine ancak böyle edilebilir. birinicisi burda vurgu elmaya olduğu için kelime dizimi "elmam benim var" olmalı. ikincisi kürtçe de eril-dişi ayrımı vardır. ondan elma dişi oladuğundan sonuna -a eki gelmeli. yani doğru cümle "seva min heye" olmalı.