İsveç'te yaşayan Suriyeli Kürt yazar ve felsefeci Ehmed Huseyni, 2005'in
Kasım'ında Diyarbakır'da yapılan "Kürt dilinin standardizasyonu" isimli
konferans için geldiği Türkiye'de Tempo dergisine verdiği
röportajda(1), her etnik kimlik gibi Kürtler için de dilin önemini
vurgulamak için "..Kürt dilini kaldırırsanız, Kürt kimliğini de
kaldırmış olursunuz.." diyordu. Konferansın amacı, aynı sınırlar
içerisinde bile aynı frekanslarda konuşmanın sakıncalı bulunduğu
Kürtçe'nin standardizasyonunun önündeki fiziksel engelleri kaldırma
adına bir mutabakata varmaktı. Malum genel olarak Suriye, Irak, Türkiye
ve İran sınırlarında yaşayan Kürtler, dört farklı lehçeyi, dört farklı
ülkede, iki farklı alfabe (Arap, Latin) ile dillerini standardize etmek
zorundalar. Fakat bu problemler Kürtçe'nin karşılaştığı yasal sorunlarla
karşılaştırıldığında nispeten daha küçük ve aşılabilir sorunlar.
(Huseyni'nin deyimi ile "bunlar daha çok Kürtçe'nin kendisine, Kürtler
dışında bulunmuş" bahanelerden.)
İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki
Mehmed Uzun Konferansı ile Ehmed Huseyni'nin, hem Kürtçe hem de Ortadoğu
ülkelerinin birbirini anlamamaktan kaynaklanan kadim sorunları üzerine
önemli ve doğru tespitlerini birarada incelemek, Kürtçe'nin bugünü ve
yarını hakkında bir fikir verecektir.
Mehmed Uzun gibi Kürtçenin
çığlığı olmuş, ölümüne tırnağıyla, dişiyle kimi zaman tek başına da olsa
direnenler olmasa, Kürtçe, edebi anlamda bugün olduğu durumda
olmayabilir ve küllerinden yeniden doğmayabilirdi. Ama tüm zorluklara
rağmen "tek başına olmak önemli değil" diyerek buna karşı durmak yeterli
midir? Yazılı edebiyat Kürtçe'yi ayakta tutmaya ne kadar yetiyor? Bunun
yeterli olmadığını ve konunun ciddiyetini İsmail Beşikçi "Esmer"
dergisininin son sayısında yazdığı ve yine anlaşılan başına "dert" açan,
"Türkiye Kürtleri nasıl bir halktır" isimli makalesinde, son 15 yıllık
süreçte göçe zorlanan ya da kendiliğinden göç eden Kürtlerin yaşadığı
ekonomik ve sosyal zorluklar açısından farklı olarak, bu kez kültürel
açıdan, göç edenlerin asimilasyona ne kadar açık hale geldiklerine
işaret ediyordu.
Günlük yaşam
Aynı konuya,
göç-asimilasyon ilişkisine, Hasan Bülent Kahraman'ın Radikal İki'deki
18 Şubat tarihli "Kürtlere yol göründü" isimli makalesinde de rastlamak
mümkündü.
Şu bir gerçek ki, Türkiye'nin Güneydoğusunun 1980'lerin
sonlarına kadar diğer bölgelere göre daha az şehirleşmiş olmasının ve
bölgede okul oranın düşük olmasının, bu hiç istenmeyen bir durum olsa
da, Kürtçe'nin günlük yaşamdaki devamlılığı açısından olumlu bir etkisi
vardı. Fakat son 15 yılda terörün oluşturduğu göç dalgası ve içinde yine
Kürtçe'nin olmadığı okullaşma hamlesiyle, zaten resmi olarak pek iyi
gözle bakılmayan Kürtçe'nin günlük yaşamdan çekilmesine uygun ortam
hazırlanmış oldu. Birtakım korkulardan kaynaklanan (oysa zaten bilinen,
ama Ehmed Huseyni tarafından tekrar vurgulanan, toprak ve sınırlarla
ilgili bu korkuları izale etmenin en önemli ayağı Kürtleri Kürt olarak
algılamaktan geçiyor] asimilasyon politikalarının en önemli ayağı olan
Kürtçe'yi yok etme amacıyla uydurulmuş lehçe ve alfabe bahanelerinin
toplum üzerinde etkisi, ama ondan daha önemlisi, bu amaçla sürdürülen
korkutma politikalarının hedef kitlede cevap bulmasından dolayı,
asimilasyon politikalarına kısmi "oto asimilasyon"la iştirak edilmesi,
Kürtçe'nin günlük yaşamda yer bulmasını hızla zorlaştırıyor. Yeri
gelmişken bu konuyla ilgili şunu belirtmeliyim ki, yıllarca İngilizce
eğitimi almış, yabancı dilde "İngilizce eğitim" almış, yıllarca
İngilizce ile "yatıp kalkmış" birisi dahi bir film izlerken, hâlâ
lehçeden değil, farklı anadile sahip farklı bölge insanı tarafından
konuşulan aynı İngilizce'yi anlamakta zorluk yaşayabiliyor. Ama gelin
görün ki, insanlar hiçbir eğitim alamadıkları, sadece günlük yaşamda
kullandıkları, müzik bile dinleyemedikleri bir dildeki lehçeleri
anlamamanın anormalliğine, yani bunun Kürtçe'nin bir eksikliği olduğuna
gayet başarılı şekilde inandırılmış durumda.
Kürtçesine, diller
arasındaki doğal süreçlerden kaynaklanan kelime geçişleri dışında
yabancı kelime girmeyen anneannemi geçenlerde kaybettim. Ve bu neslin
son temsilcileri yaşadığımız dünyayı bir bir terk ediyor. Kendisi Türkçe
bilmediği için, Kürtçe bilmeyen yengem ile ancak "tercüman" aracılığı
ile anlaşabilen annem artık torunları ile anlaşabilmek için de Türkçe
konuşmak zorunda! Çünkü çocuklar gözlerini açtığında içinde Kürtçe
dışında her dil ile karşılaştıkları "sihirli kutu" televizyon ile
karşılaşıyor. Sonrasında Türkçe veya İngilizce, belki Fransızca
eğitimleri, Kürtçe'ye günlük yaşamda pek yer bırakmıyor.
Çözüm
Bunun
çözümü nedir? Ehmed Huseyni'nin de dediği gibi, sorunun temeli
Kürtlerin kendisinden kaynaklanmadığı için çözüm yolunda ilk adım da
Kürtlerden istenmemeli. Ama sorun sadece Kürtlerin sorunu değil, farklı
kültürlerin değerinin, bugüne kadar defalarca tekrarlanan "kültürel
emperyalizm"in en acı sonuçlarından biri olan "dilsel soykırım"ın (2)
utancının ayırdına varmış ve yarının bunun için çok geç olabileceğini
anlamış olanların da sorunu. Sadece Kürtçe için değil, yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalmış Türkiye'deki her dil için çözüm adına
bir kararlılık var ise, Avrupa Konseyi'nin "Bölge veya Azınlık Dilleri
Sözleşmesi"ne (European Charter for Regional or Minority Languages) (3)
imza koyarak başlanabilir. 1992'de yayınlanmış ve imzalayan 30 ülkenin
21'i tarafından yürürlüğe konan sözleşmeye, Türkiye; Yunanistan,
Bulgaristan, Belçika ve diğer birkaç ülkeyle birlikte imza koymayan
ülkelerden birisi. Yine 4 Ekim 2006'da Türkiye ile ilgili Konsey'e
sunulan "Kürtlerin Kültürel Durumu" (The cultural situation of the
Kurds) (4) başlıklı raporda, Türkiye'nin bu sözleşmeye imza atmasının ve
de en önemlisi, uygulamaya koymasının önemi bir kez daha vurgulanıyor.
Kürtçe'nin (ve de diğer dillerin) günlük hayatta yaşam olanağı bulması
için bu önlemlerin alınması isteğinin, bugün için "çok şey" istemek
anlamına geldiğini biliyorum, ama yarın Korsika dilinin uğradığı akıbet
gibi, Türkiye'deki diller için de artık geç kalınmış olabilir.
AYDIN FATİH: Mühendis
1- Tempo dergisinin Ehmed Huseyni ile yaptığı röportaj; http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/09405/index.php
2- Dilsel soykırım üzerine dilbilimci "tove skutnabb-kangas"tan kısaca bilgi http://babel.ruc.dk/~tovesku/newbook.htm
3- Avrupa Konseyi Bölge ve Azınlık dilleri sözleşmesi (Türkçe dahil birçok dilde metni bulunabilir).
http://www.coe.int/t/e/legal_affairs/local_and_regional_democracy/regional_or_minority_languages/1_the_charter/List_Charter_versions.asp#TopOfPage
4- 4 Ekim 2006 tarihli, Avrupa Konseyi Kültür, Bilim ve Eğitim Komitesi'nin Türkiye'deki Kürtlerin durumu ile ilgili raporu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder